Hesaplama Araçları

İş Kazası Tazminat Hesaplama Programı

İş Kazası Tazminat Hesaplama Programı

İş Kazası Kavramı ve Hukuki Dayanaklar

İş Kazasının Tanımı ve Kapsamı

İş kazası, işçinin işini yürüttüğü esnada veya işin gereği olarak bulunduğu yerde meydana gelen ve işçiye bedensel veya ruhsal zarar veren olaydır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na göre, işyeri sınırları içinde veya işverenin görevlendirmesiyle işyeri dışında gerçekleşen, işçiyi hemen ya da sonradan zarara uğratan her türlü kaza iş kazası sayılır. Bu tanıma, işçinin işyerinde bulunduğu süre içinde maruz kaldığı kazalar, işveren tarafından sağlanan bir taşıtla işe gidiş geliş sırasında yaşanan kazalar ve iş için başka bir yere gönderildiğinde meydana gelen kazalar da dahildir. İş kazasının varlığı, kazanın işle bağlantılı olması ve işçiye zarar vermesi koşullarına dayanır.

İş Kazalarında İlgili Mevzuat

İş kazalarına ilişkin hukuki süreç birden fazla mevzuatın bir arada uygulanmasını gerektirir. İlk olarak, sosyal güvenlik açısından 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu devreye girer; bu kanun iş kazasının tanımını yapar, işverenin kazayı bildirme yükümlülüğünü ve sigortalıya sağlanacak yardımları düzenler. İş kazası sonucunda işçinin işverenden talep edebileceği tazminatlar ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hükümlerine dayanır. Özellikle TBK m.417 uyarınca işveren, işçiyi gözetme borcunu ihlal ederse sorumluluk doğar ve TBK m.49 gereğince kusurlu ise tazminat yükümlülüğü altına girer. Ayrıca, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini belirleyen 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da iş kazalarının önlenmesi ve işverenin yükümlülükleri bakımından önemli bir yasal zemindir. Bu mevzuatlar birlikte değerlendirilerek, iş kazası sonrası maddi ve manevi tazminat taleplerinin hukuki dayanağı oluşturulur.

İşverenin Sorumluluğu ve Yükümlülükleri

İşveren, işçinin iş sağlığı ve güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Bu kapsamda işverenin, gerekli tüm önlemleri alması, çalışanları eğitmesi ve güvenli bir çalışma ortamı sağlaması beklenir. Eğer iş kazası, işverenin işçiyi koruma borcunu ihlal etmesi (örneğin gerekli güvenlik tedbirlerini almaması) sonucu meydana gelmişse, işveren hukuken sorumlu olur. İşverenin sorumluluğu, kural olarak kusura dayalıdır; yani iş kazasının meydana gelmesinde ihmal veya tedbirsizlik gibi bir kusuru varsa tazminat ödemekle yükümlüdür. Bunun yanı sıra, işverenin iş kazasını zamanında bildirme yükümlülüğü vardır: İş Kanunu ve sosyal güvenlik mevzuatı gereği işveren, kazayı öğrendiği tarihten itibaren en geç üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirim yapmak zorundadır. Bu yükümlülüklerin ihlali, idari para cezalarına yol açabildiği gibi, işverenin kusurlu sayılmasına da zemin hazırlar. Sonuç olarak, işveren, hem önleyici tedbirler alma hem de kaza sonrası durumu derhal ilgili mercilere bildirme konusunda sorumludur.

Kusur Kavramı ve Sorumluluk İlkesi

İş kazalarından doğan tazminat taleplerinde kusur kavramı merkezi bir rol oynar. Kusur, iş kazasının meydana gelmesinde tarafların ihmali veya hatası olup olmadığını ve derecesini ifade eder. İş kazalarında genellikle işverenin kusuru, iş güvenliği önlemlerini almaması veya talimatlara uymaması şeklinde ortaya çıkar; işçinin kusuru ise güvenlik talimatlarını ihlal etmesi veya kişisel ihmalinden kaynaklanabilir. Hukuken, işveren kusurlu bulunduğunda zararın tazmininden sorumlu olur. Eğer işçinin de kusuru varsa, bu durum müşterek kusur olarak değerlendirilir ve tazminat miktarında işçinin kusur oranına tekabül eden bir indirim yapılır. Örneğin, bir kazada işçinin %20 oranında kusurlu olduğu saptanırsa, işverenin ödeyeceği maddi tazminat %20 oranında azaltılır. Diğer yandan, iş kazasının tamamen işçinin kendi ağır kusurundan kaynaklanması veya kaçınılmaz bir nedenden (mücbir sebepten) meydana gelmesi durumunda işverenin tazminat sorumluluğu doğmayabilir. Sonuç olarak, tazminat sorumluluğunun belirlenmesinde kusurun varlığı ve dağılımı temel ilkedir; her taraf kendi kusurunun ağırlığı nispetinde sorumluluk üstlenir.

İş Kazası Tazminat Hesaplama Türleri

Maddi Tazminat Kalemleri

Maddi tazminat, iş kazası nedeniyle ortaya çıkan ekonomik kayıpların karşılanmasına yöneliktir. İşçinin uğradığı maddi zararlar, kazanın doğrudan doğruya yarattığı harcamalar ve gelir kayıplarıdır. Bu kalemler arasında, iş kazası nedeniyle yapılan tedavi ve hastane giderleri, işçinin çalışamadığı döneme ilişkin geçici iş göremezlik süresindeki ücret kaybı, kalıcı bir sakatlık oluşmuşsa ileride ortaya çıkacak kazanç kaybı (çalışma gücü kaybına bağlı gelir yoksunluğu) ve eğer kaza ölümle sonuçlanmışsa cenaze masrafları sayılabilir. Ayrıca, ölüm halinde ölen işçinin bakmakla yükümlü olduğu kişilerin maruz kaldığı destekten yoksun kalma zararı da maddi tazminat kapsamında değerlendirilir (bu son kalem ayrı bir başlıkta açıklanmaktadır). Maddi tazminat tutarının belirlenmesinde tüm bu unsurlar toplanarak, işçinin kaza olmasaydı elde edeceği ekonomik durum ile kaza sonrası durumu arasındaki fark hesaplanır.

Manevi Tazminat Talepleri

Manevi tazminat, iş kazasının yol açtığı manevi acı ve ıstırabın bir nebze olsun giderilmesi için ödenen paradır. İş kazasında ağır yaralanan işçi, maruz kaldığı acı, sıkıntı ve yaşam kalitesindeki düşüş için manevi tazminat talep edebilir. Eğer kaza ölümle sonuçlanmışsa, ölen işçinin yakınları (eş, çocuk, anne-baba gibi) duydukları elem ve üzüntü nedeniyle manevi tazminat isteyebilirler. Türk Borçlar Kanunu m.56 uyarınca, hakim olayın özelliklerini, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını ve kusur oranlarını dikkate alarak uygun bir manevi tazminat miktarına hükmeder. Manevi tazminatın hesaplanmasında belirli bir formül yoktur; benzer olaylardaki yargı kararları ve hakkaniyet ölçütleri yol göstericidir. Amaç, zarar görenin çektiği manevi sıkıntıyı bir ölçüde hafifletmek olup, ne karşı tarafı ekonomik çöküntüye uğratacak kadar fahiş ne de zarar göreni sebepsiz zenginleştirecek kadar yüksek bir miktar olmamalıdır.

Geçici ve Sürekli İş Göremezlik

İş kazası sonucunda işçinin çalışma gücünde meydana gelen kayıp geçici veya sürekli iş göremezlik şeklinde olabilir. Geçici iş göremezlik, işçinin kaza nedeniyle belli bir süre çalışamaması ancak tedavi ve istirahat dönemi sonrasında işine geri dönebilecek olması demektir. Bu durumda, işçi geçici olarak gelir kaybına uğrar ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından raporlu olduğu her gün için geçici iş göremezlik ödeneği alır. Geçici iş göremezlik süresince SGK genellikle işçiye günlük kazancının belli bir oranında (örneğin istirahat süresinde yatarak tedavide %100’e yakını, ayakta tedavide %50’si oranında) ödeme yapar. Sürekli iş göremezlik ise iş kazası sonucu kalıcı bir sakatlık veya maluliyet oluştuğunu, işçinin çalışma gücünün belirli bir oranda azaldığını ifade eder. Sürekli iş göremezlik durumunda SGK, belirlenen maluliyet oranına göre işçiye sürekli iş göremezlik geliri (aylık) bağlar. Ancak SGK’nın bağladığı bu gelir, işçinin önceki ücretine eşit olmayabilir ve genellikle daha düşüktür. Bu nedenle, sürekli iş göremezlik yaşayan işçi, işverenden maddi tazminat talep ederek uğradığı gelir kaybının SGK ödemeleriyle karşılanamayan kısmını isteyebilir. Ayrıca geçici ya da sürekli iş göremezlik hallerinde işçi, çektiği sıkıntılar için manevi tazminat da talep edebilir.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

İş kazası ölümle sonuçlandığında, ölen işçinin geride kalan ve onun maddi desteğine muhtaç yakınları destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilir. Bu tazminat türü, ölen işçi hayatta olsaydı yakınlarına sağlayacağı maddi desteğin hesaplanarak, bu desteğin yoksun kalınması nedeniyle doğan zararın giderilmesini amaçlar. Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında ölen işçinin yaşı, mesleği, geliri ve destek süresi (yakınlarının öngörülen yaşam süresi veya belli bir süre, örneğin çocuklar için ergin olma yaşına kadar) gibi unsurlar dikkate alınır. Hesaplama yapılırken, ölenin gelirinin hangi kısmını ailesine ayıracağı (destek payı) belirlenir ve bu pay üzerinden, her bir hak sahibinin ne kadar süreyle destek alacağı aktüeryal yöntemlerle saptanır. Sonuçta bulunan miktar, işveren tarafından yakınlara ödenmesi gereken maddi tazminattır. Bunun yanı sıra, iş kazası sonucu ölüm halinde ölenin yakınları, manevi tazminat talep etme hakkına da sahiptir. SGK tarafından ölüm durumunda sağlanan dul ve yetim aylıkları ile cenaze yardımı, işverenden talep edilecek destekten yoksun kalma tazminatından bağımsız sosyal güvenlik haklarıdır; ancak tazminat hesabında, SGK’nın bağladığı gelirlerin ilk peşin sermaye değeri mahsubu gündeme gelebilir (çifte ödeme olmaması için).

İş Kazası Tazminatı Hesaplama Programı

İş Kazası Tazminatı Hesaplama Programı

İş Kazası Tazminatı Hesaplaması

Tazminat Hesaplama Kriterleri

İş kazası nedeniyle ödenecek tazminat miktarı belirlenirken birden fazla teknik kriter dikkate alınır. En önemli hesaplama kriterleri şunlardır:

  • İşçinin Geliri: İş kazası gerçekleştiği tarihte işçinin elde ettiği ücret (genellikle net gelir) hesaplamanın temelini oluşturur. Süreklilik arz eden prim, ikramiye gibi ek ödemeler de gelir hesabına dahil edilir.
  • Yaş ve Çalışma Süresi: İşçinin yaşı ve beklenen kalan çalışma süresi (aktif çalışma dönemi) tazminat hesabında kritiktir. Genç yaştaki bir işçinin emekliliğe veya öngörülen ömrüne kadar uzun bir çalışma süresi olacağından, uğradığı gelir kaybı dönem olarak daha geniş olacaktır.
  • Maluliyet Oranı: Kaza sonucu oluşan kalıcı iş göremezlik (sakatlık) oranı, işçinin meslekte kazanma gücündeki azalmayı yüzdesel olarak gösterir. Maluliyet oranı ne kadar yüksekse, işçinin gelir kaybı o derece büyük kabul edilir.
  • Kusur Oranı: İşverenin ve işçinin kazadaki kusur dağılımı, tazminatın nihai tutarını doğrudan etkiler. Tazminat hesabı, işverenin kusur oranı kadarına hükmedilmesi esasına dayanır; işçinin kendi kusuru varsa tazminattan indirim yapılır.
  • Aktüeryal Faktörler: Hesaplamada kullanılan yaşam tabloları (örneğin TRH 2010 yaşam tablosu) ve teknik faiz oranı (iskonto oranı) gibi aktüeryal parametreler, gelecekteki kayıpların bugünkü değere indirgenmesinde kullanılır. Bu faktörler, tazminat tutarının bilimsel ve yasal kabullere uygun şekilde hesaplanmasını sağlar.

Belirtilen tüm bu kriterler, mahkeme tarafından atanacak bilirkişi aktüer tarafından değerlendirilerek, her somut olayın koşullarına göre tazminat miktarı hesaplanır.

Kusur Oranının Tazminata Etkisi

İş kazası tazminatının hesaplanmasında kusur oranı kritik bir rol oynar. İşverenin ve işçinin kazanın oluşumundaki kusur durumuna göre tazminat miktarı artırılır veya azaltılır. İşveren %100 kusurlu ise, tazminatın tamamından sorumlu olur. İşçinin de kusuru varsa, kendi kusuruna denk gelen kısım için işveren sorumlu olmaz. Aşağıdaki tabloda farklı kusur oranlarının tazminata etkisi örneklenmiştir:

İşveren Kusur Oranı İşçi Kusur Oranı Tazminata Etkisi
%100 %0 İşveren zararın tamamını öder. İşçinin kusuru olmadığından tazminatta indirim yapılmaz.
%50 %50 İşveren zararın yarısını öder. İşçinin %50 kusuru olduğu için tazminat %50 oranında azaltılır.
%0 %100 İşveren kusursuz olduğundan kural olarak tazminat sorumluluğu yoktur (işçi tamamen kendi kusuruyla kazaya sebebiyet vermiştir).

Görüldüğü üzere, işçinin kendi kusur oranı arttıkça işverenden talep edilebilecek tazminat miktarı azalmaktadır. Kusur oranı tespiti, çoğunlukla bilirkişi incelemesi veya SGK müfettiş raporlarıyla yapılır ve mahkeme tarafından hukuki değerlendirmeye tabi tutulur.

Maluliyet Oranı ve Aktüeryal Hesap

İş kazası sonrasında işçinin vücudunda kalıcı bir hasar oluşmuşsa, bu hasarın çalışma gücüne etkisi bir maluliyet oranı (% olarak) ile belirlenir. Maluliyet oranı, yetkili sağlık kurulları veya adli tıp uzmanları tarafından tıbbi değerlendirme ile saptanır ve işçinin meslekte kazanma gücündeki kaybı gösterir. Tazminat hesabında maluliyet oranı, işçinin gelecekteki gelir kaybının ne kadarlık kısmının kazadan kaynaklandığını ortaya koyar. Bu noktada aktüeryal hesaplama devreye girer: Mahkemece görevlendirilen bilirkişi, işçinin yaşı ve beklenen yaşam süresini (ilgili yaşam tablolarına göre) dikkate alarak, işçinin kaza nedeniyle ileride elde edemeyeceği gelirleri bugüne indirger. Türkiye’de yaygın olarak kullanılan PMF–1931 ve güncel TRH–2010 yaşam tabloları, bireylerin belirli yaşlardaki ortalama kalan ömürlerini ortaya koyar. Aktüeryal hesaplamada ayrıca yıllık gelir artış oranları ve teknik faiz (iskonto) oranı da kullanılır; bu sayede gelecekteki para değerleri enflasyon ve faiz etkisiyle bugünkü değere çevrilir. Örneğin, bilirkişi hesap yaparken %1.8 gibi bir teknik faiz oranı uygulayarak, her yılın gelir kaybını bugüne indirger. Bunun sonucunda, işçinin toplam maddi tazminat tutarı belirlenir. Eğer SGK tarafından bağlanan sürekli iş göremezlik geliri varsa, bu gelirin ilk peşin sermaye değeri toplam tazminattan düşülerek, işverenin ödeyeceği net tazminat miktarı bulunur. Aktüeryal hesaplama, oldukça teknik bir süreç olup, her somut olaydaki veriler ışığında uzmanlar tarafından gerçekleştirilir ve mahkeme bu hesap doğrultusunda tazminata hükmeder.

Örnek İş Kazası Tazminat Hesaplama

İş kazası tazminatının nasıl hesaplandığını somut bir senaryo ile örneklendirelim. Örneğin; 30 yaşında, net aylık ücreti 10.000 TL olan bir işçinin, geçirdiği iş kazası sonucu %20 maluliyet oranı (sürekli iş göremezlik derecesi) tespit edildiğini varsayalım. İşverenin kazadaki kusuru %100, işçinin ise kusuru bulunmamaktadır. Bu verilere göre maddi tazminat hesabı kabaca şöyle yapılabilir:

Parametre Değer
İşçinin Yaşı 30
Aylık Net Gelir 10.000 TL
Yıllık Net Gelir 120.000 TL
Maluliyet Oranı %20
Beklenen Kalan Çalışma Süresi 30 yıl (yaklaşık)
İşveren Kusur Oranı %100
Hesaplanan Maddi Tazminat 600.000 TL (yaklaşık)

Yukarıdaki hesaplamada, işçinin yıllık geliri olan 120.000 TL’nin %20’si (24.000 TL) iş kazası nedeniyle kaybedilen yıllık gelir olarak alınmıştır. 30 yıllık bir süre için toplam kayıp 720.000 TL olsa da, aktüeryal indirgeme ve peşin değer hesabıyla bu tutarın yaklaşık 600.000 TL’si işveren tarafından ödenmesi gereken maddi tazminat olarak belirlenebilir. Bu örnekte işçinin kusuru olmadığı kabul edilmiştir; eğer işçinin de kusuru olsaydı, tazminat tutarı kusur oranına göre orantılı şekilde azaltılacaktı.

İş Kazası Tazminatı Talep ve Yargı Süreci

İş Kazası Bildirimi ve SGK Başvurusu

Bir iş kazası meydana geldiğinde, ilk olarak kazanın derhal ilgili mercilere bildirilmesi ve işçinin sosyal güvenlik haklarının temin edilmesi gerekir. İşveren, iş kazasını öğrendiği andan itibaren en geç üç iş günü içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) bildirim yapmakla yükümlüdür. Bu bildirim, iş kazasının resmi kayıtlara geçmesini ve işçinin SGK yardımlarından yararlanabilmesini sağlar. İş kazası geçiren işçi veya yakınları da SGK’ya başvurarak, kaza nedeniyle sağlanan haklardan faydalanmalıdır.

İş kazası sonrası SGK süreci şu şekilde ilerler:

Aşama Süre / Açıklama
Kazanın Oluştuğu An İşveren, öncelikle işçiye acil tıbbi müdahale sağlanmasını temin eder. Gerekirse ambulans çağrılarak işçi sağlık kuruluşuna sevk edilir. Bu ilk aşamada hayat kurtarma ve sağlık tedbirleri esastır.
Kazadan Hemen Sonra İşveren, kaza ile ilgili derhal tutanak tutar ve tanık ifadelerini alır. Ayrıca durumu derhal SGK’ya ve gerekli hallerde kolluk birimlerine haber verir.
Kazadan Sonraki 3 İş Günü İşveren, yasal zorunluluk gereği bu süre içinde SGK’ya iş kazası bildirimi yapar. Bu bildirim, SGK’nın kaza incelemesini başlatması ve iş kazası kapsamında sağlanan yardımları devreye alması için şarttır.
SGK İncelemesi SGK, iş kazası bildiriminin ardından müfettiş aracılığıyla kazanın oluş nedenlerini ve kusur durumlarını inceler. Düzenlenen iş kazası müfettiş raporu, kazanın iş kazası sayılıp sayılmadığını ve tarafların kusur oranlarını tespit eder.
Geçici İş Göremezlik Dönemi İşçi istirahat raporu aldığı süre boyunca SGK’dan geçici iş göremezlik ödeneği almaya başlar. SGK, bu ödeneği işçinin prime esas kazancına göre hesaplar ve işçinin çalışamadığı günler için öder.
Kalıcı Hasar Durumu Eğer iş kazası işçide kalıcı bir hasar bıraktıysa, tedavi süreci sonunda SGK sağlık kurulu işçinin maluliyet oranını belirler. Maluliyet oranı %10 ve üzerindeyse, işçiye sürekli iş göremezlik geliri bağlanır. İş kazası ölümle sonuçlanmışsa, hak sahiplerine dul/yetim aylığı bağlanır ve cenaze masrafı karşılanır.

SGK’nın sağladığı bu haklar, iş kazası mağduru için sosyal sigorta güvencesini oluşturur. Ancak işçinin uğradığı zararlar SGK ödemeleriyle tam olarak karşılanmazsa, bu durumda işverenden ayrıca tazminat talep edilmesi gündeme gelir. SGK’nın iş kazasını işverenin kusuru nedeniyle gerçekleştiğini tespit etmesi halinde, Kurum ödediği yardımlar için işverene rücu davası da açabilir.

Tazminat Davası Açılması ve Süreci

İş kazası sonucunda işçi veya hak sahipleri (ölüm halinde eş, çocuk, vb.), SGK’dan sağlanan yardımlar dışında kalan zararları için işverene karşı tazminat davası açabilir. Tazminat davası açılmadan önce, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca arabuluculuğa başvurmak zorunludur. Arabuluculuk sürecinde anlaşma sağlanamazsa, iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talepleriyle iş mahkemesinde dava açılır. İş kazası tazminat davası genellikle iş mahkemelerinin görev alanına girer ve davacı (işçi veya yakınları) ile davalı (işveren ve varsa kusurlu üçüncü kişiler) arasında görülür.

Dava süreci, dilekçelerin teatisi ile başlar: Davacı taraf, kazanın oluş şekli, uğranılan zararlar ve talep edilen tazminat miktarlarını içeren bir dava dilekçesi sunar; davalı işveren ise savunma dilekçesi ile iddialara cevap verir. Mahkeme, ön inceleme duruşmasında tarafların iddia ve savunmalarını değerlendirir, delilleri belirler ve uyuşmazlık konularını netleştirir. Delil olarak iş kazası tespit tutanakları, SGK müfettiş raporu, hastane raporları, tanık ifadeleri ve benzeri belgeler sunulur. Gerekli görülürse keşif yapılabilir (örneğin kazanın meydana geldiği işyerinde) ve teknik bilirkişi incelemesi istenebilir.

Dava sürecinin önemli bir aşaması, bilirkişi raporlarının hazırlanması ve mahkemeye sunulmasıdır (aşağıda ayrıca açıklanmıştır). Bilirkişi raporları geldikten sonra taraflara itiraz ve beyanda bulunma hakkı tanınır. Tüm deliller değerlendirildikten sonra mahkeme, işverenin tazminat yükümlülüğüne ve miktarına ilişkin hükmünü verir. Karar, maddi ve manevi tazminat tutarlarını ayrı ayrı belirtecek; ayrıca işleyecek yasal faiz ve tahsil şekline dair hususları da içerecektir. İş kazası tazminat davaları, vakıa ve hesap incelemeleri gerektirdiğinden nispeten uzun sürebilir (birkaç yıl sürebilmesi mümkündür). Mahkeme kararına karşı istinaf ve temyiz kanun yolları açıktır.

Bilirkişi İncelemesi ve Raporu

İş kazası tazminat davalarında, teknik konuların aydınlatılması için mahkeme tarafından bilirkişi incelemesi yaptırılır. İş kazasının meydana gelişi, kusur durumu ve tazminat hesabı farklı uzmanlıklar gerektirebildiği için genellikle birden fazla bilirkişi raporu düzenlenir. Öncelikle, kazanın oluş şekli ve tarafların kusur oranlarını belirlemek üzere iş güvenliği uzmanı veya mühendis gibi bilirkişilerden kusur raporu alınabilir. Bu rapor, işverenin ihmalinin olup olmadığını, işçinin talimatlara uyup uymadığını ve kazanın teknik sebeplerini ortaya koyar.

Bunun yanı sıra, işçinin yaralanmasının niteliğine göre bir tıbbi bilirkişi (örneğin ortopedi uzmanı veya adli tıp uzmanı) işçinin kalıcı iş göremezlik durumunu değerlendirip maluliyet oranını belirleyen bir rapor sunar. En kritik aşamalardan biri de aktüeryal bilirkişi raporudur: Bu rapor, maddi tazminatın hesaplandığı rapordur. Aktüeryal bilirkişi, mahkemenin kabul ettiği verileri (işçinin yaşı, ücreti, maluliyet oranı, kusur oranı, vb.) kullanarak, daha önce açıklandığı şekilde yaşam tabloları ve iskonto oranları yardımıyla işçinin uğradığı gelir kaybının parasal değerini hesaplar. Destekten yoksun kalma tazminatı söz konusu ise, destek süresi ve destek payı dikkate alınarak benzer bir hesaplama yapılır.

Mahkeme, bilirkişi raporlarındaki tespit ve hesaplamaları değerlendirerek son kararını verir. Taraflar, bilirkişi raporlarına itiraz etme hakkına sahiptir; bu durumda ek raporlar alınabilir veya yeni bilirkişi atanabilir. Nihayetinde, bilirkişi incelemeleri, iş kazası tazminatının adil ve hukuka uygun bir şekilde belirlenmesine yardımcı olan temel araçlardır.

Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süreler

İş kazasından doğan tazminat taleplerinde zamanaşımı süresi, genel olarak on yıldır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.146’ya göre, herhangi bir tazminat alacağı, özel bir düzenleme olmadıkça, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar. Uygulamada, iş kazası tarihinden itibaren 10 yıl içinde tazminat davasının açılması gerekir. Aksi takdirde, işveren zamanaşımı itirazında bulunarak ödemenin reddini sağlayabilir. Bu nedenle, hak sahiplerinin yasal süreler içinde talepte bulunmaları son derece önemlidir.

İş kazası olayı aynı zamanda Türk Ceza Kanunu anlamında bir suç (örn. taksirle yaralama veya taksirle ölüme neden olma) teşkil ediyorsa, bu durumda zamanaşımı süresi, ceza davasının zamanaşımı süresine göre daha uzun olabileceğinden, mağdurlar lehine ceza zamanaşımı süresi uygulanabilir. Örneğin, iş kazası neticesinde ölüm meydana gelmişse taksirle ölüme neden olma suçu için ceza zamanaşımı süresi 15 yıl olabileceğinden, tazminat talebi de 15 yıl içinde ileri sürülebilir.

Hak düşürücü süre kavramı ise, zamanaşımından farklı olarak, sürenin geçmesiyle hakkın tamamen ortadan kalkmasını ifade eder. İş kazalarına ilişkin tazminat taleplerinde özel bir hak düşürücü süre öngörülmemiştir; bu talepler için zamanaşımı uygulanır. Ancak, iş kazasının SGK’ya bildirilmesi gibi bazı idari işlemlerde süreler hak düşürücü etkiye sahip olabilir: Örneğin iş kazası bildiriminin süresinde yapılmaması, işveren açısından idari yaptırımlara yol açar ve SGK’nın sağladığı bazı hakların kullanılmasında sorun yaratabilir. Bu durumlar doğrudan tazminat davasını engellemese de usul sürecini etkileyebilir. Sonuç olarak, iş kazası mağdurlarının hak kaybına uğramaması için yasal süreler konusunda dikkatli olmaları gerekmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir